Dünden beri 6 Şubat’ta deprem sebebiyle, ansızın uykularında yakalandıkları depremle yitip giden canlarımızın acısını ruhumda, geride kalanların, varsa tabi, yaslarını içimde bir yerlerde hissediyorum. Bir hüzün çöktü günler öncesinde içimde bir yerlere, böyle orda yakınlarını kaybedenlerin hepsine gidip sarılasım var, birlikte susmak istiyorum öylece.
Zaten ne konuşulur, ne denir, bunun tesellisi var mıdır?
Net bilgi; yoktur, çünkü ateş düştüğü yeri yakar. Yakacaktır da…
99 depreminde , tren kazasında, maden göçüğünde, otel faciasında, 6 Şubat asrın felaketinde, daha unuttuğum pek çok toplu ölümlerin yaşandığı olaylarda…
Ne kadar kolay yazılıp okunabiliyor değil mi “ toplu ölümler”
Halbuki bu tamlamanın arkasında onca yaşanmışlık, hikaye, yarım kalmışlık var…
O bir bir enkazdan çıkıp toprağa giren her insan evladının bir ailesi vardı.
Hayalleri vardı belki, bir gün sonrayı, o yaz tatilini, o hafta sonunu planlamışlardı.
Belki yemedikleri bir yemeğin tadına bakacak, belki hiç ayak basmadıkları bir yeri görmeye gideceklerdi.
Belki nişan, düğün yapacaklar, sevdikleriyle bir ömür geçireceklerdi.
Olasılıklar sınırsız ve sonsuz
Sınırlı zaman için dünyaya gelen bizleriz elbette, bunun idrakinde olsak da böyle, olmasak da böyle…
Hepimizin bir kaderi var, isteyen inanır istemeyen inanmaz elbette.
Ama gözün görmediği, bir yerden bağırsanız diğer yerden duyulmayacak kadar büyük mezarlıklarda herkesin ölüm tarihinin aynı olması…
Bebek, çocuk, genç, olgun, yaşlı, her yaştan insan…
Çoğunun soyadları aynı.
Depremin yaşandığı illeri kapsayan bölgede, ben düşünmüyorum ki, birinin birinci, ikinci, üçüncü derecesi akrabası ölmemiş olsun…
Bence ülkecek hepimizin bir yakını o depremde hayatını kaybetti.
Kader böyle bir şey mi gerçekten?
Kader, ülkecek hepimizin bir akrabasını bu hayattan koparacak kadar güçlü mü ki?
Ama kaderimiz çabamıza bağlıydı oysa ki, bize bu öğretilmişti hep
Bunu da mı yanlış öğrenmiştik?
Buradaki çaba kısmını unutmuş muyduk?
Unutmuştuk ve gözün görmediği kadar büyük büyük mezarlıklarda herkesin ölüm tarihi aynı olmuştu.
Elbette 6 şubatlarda dualar edelim, analım, unutmayalım. Ama bir şeyler de yapalım artık.
Ölen bu insanların torunları için, onların torunları için yapalım.
O torunlar, torunların torunları, yine 6 şubat ı ansın, hatırlasın ve desinler ki; benim büyük büyük atalarım bu depremde vefat etmiş ama ondan sonra şehir kurgusu, bina kurgusu olması gerektiği gibi yapılmış. Desinler ki; ülkecek deprem seferberliği yapılmış, bir daha büyük deprem olunca insanlar ölmemiş.
Hepimizin artık ülkecek “olması gerektiği gibi” yapılacak işlere ve somut adımlara ihtiyacı yok mu ?
Ve atılan somut olanlar hepimizin yararına olmasın mı ?
Bu giden canların geride kalanları için, peki onlar ne olacak?
Hala çadırda konteynırda kalan, ölen canlarımızdan bize miras kalan kardeşlerimiz?
Onlar için neler yapılmalı daha?
Geçen gün Antakya’daki arkadaşımla konuştuk; hala konteynırdalar, koskoca iki yıl oldu, yaşadıkları koşullar şartlar gerçekten asgari düzeyde bile değil.
Biz bu 6 şubatta da dua edelim, analım gidenleri, sarılalım kalanlara, kameraları uzatalım, en azından bugün onlar bir konuşsun, hepsine tamam.
Ama artık karar vericiler, kanun yapıcılar, söz sahipleri, sorumluluk alanlar da;
Bir işi her yerde; evde okulda, otelde, trende, vapurda, arabada, otobüste, uçakta, madende her ne araç ve mekan insanların ölmesine sebebiyet veriyorsa düzgün yapıp yaptırsın.
6 şubat felaketinde ve yakın tarihli otel faciasında giden canlar huzurla uyusun.
Yakınlarına bolca metanet ve sabır diliyorum.
Artık ateş düştüğü yeri yakmasın…
YORUMLAR